Ders 28
Tevrat’ın İlk Kitabının Yeniden Gözden Geçirilmesi
Review of the First Book of the Torah
Yaratılış 1–Mısır’dan Çıkış 1
Dinleyici dostlar, size esenlik olsun.
Ön gördüğü doğruluk yolunu herkesin  anlamasını ve bu yola boyun eğmesini isteyen ve O’nun ile sonsuza kadar gerçek  esenliğe sahip olmasını arzulayan esenlik Rabbi Tanrı’nın adı ile sizleri  selamlıyoruz. Doğruluk Yolu adlı  programınızı sunmak üzere bugün sizler ile tekrar beraber olabildiğimiz için  mutluyuz.
Tevrat’taki çalışmamız hala devam ediyor.  Bildiğiniz gibi, Tevrat, Peygamberlerin Yazılarındaki ilk kitaptır ve beş kısma  ya da kitaba ayrılır. Birinci kısım  Yaratılış (birebir anlamı: Başlangıç)  olarak adlandırılır. Son programımızda, Yaratılış kitabındaki çalışmalarımızı  tamamladık. O zaman bu gün Tevrat’ın  Mısır’dan Çıkış olarak  adlandırılan ikinci kısmına başlıyoruz. Mısır’dan Çıkış kitabı, Tanrı’nın  İsrailoğullarını Mısır ülkesindeki köleliğin boyunduruğundan nasıl özgür  kıldığını anlatan şaşırtıcı ve harika öyküyü kapsar.
Mısır’dan Çıkış kitabına başlamadan önce,  Kutsal Yazıların ilk kitabında neler öğrendiğimizi bir kez daha gözden geçirelim. Yaratılış kitabı hakkında tam bir bilgiye sahip  olmamız çok önemlidir, çünkü bu kitap peygamberlerin daha sonra gelen diğer  kitaplarında yazılı olan her şeyi anlayabilmemiz ve bunlara inanabilmemiz için  Tanrı’nın yerleştirmiş olduğu bir temele benzer.
Yaratılış kitabının ilk ayetini hatırlıyor  musunuz? Şöyle der: “Başlangıçta Tanrı  göğü ve yeri yarattı.” Bu önemlidir. “Başlangıçta Tanrı!” Henüz hiç bir şey var olmamışken – var olan tek Biri vardı.  Bu Biri, Tanrı’ydı! Sonra Tanrı’nın sonsuz Sözü’nün gücü ve Kutsal Ruh’u  aracılığı ile milyonlarca kutsal meleği nasıl yarattığını öğrendik. Tanrı melekleri, O’na sonsuza kadar hizmet  etmeleri ve O’nu övmeleri için yarattı. Bu melekler arasında üstün bilgeliğe ve  güzelliğe sahip olan bir melek vardı. Meleklerin başı olan Lüsifer! Ancak yine de Kutsal Yazılar bize Lüsifer’in yüreğinde  gururlandığı ve Tanrı’yı hor gördüğü bir günün geldiğini bildirirler. Lüsifer ve  diğer pek çok melek Tanrı’yı tahtından devirmek için bir plan kurmaya  başladılar. Ancak Tanrı’yı tahtından hiç kimsenin indiremeyeceği açıktır. Tanrı,  kendisini hor görenleri hoş göremez. (birebir anlamı: egemenliğini reddedemez.) Sonuç olarak  Tanrı Lüsifer’i ve onun kötü meleklerini kovdu ve Lüsifer’in adını Düşman anlamına gelen Şeytan koydu. Ve Tanrı Şeytan’ı ve  onun meleklerini kovduktan sonra onlar için cehennem ateşini yarattı. Kutsal  Yazılar, adil olan Tanrı’nın Yargı Günü’nde Şeytan’ı onu izleyen herkes ile  birlikte bu ateşe atacaktır.
Daha sonra, Tanrı’nın yaratmayı tasarladığı  insanlar için dünyayı nasıl  yarattığını okuduk. Adam (cinsiyet  belirtmeyen: bir insan) Tanrı’nın yarattıklarının arasındaki en önemli  yaratıktır, çünkü insan Tanrı’nın benzeyişinde yaratıldı! Tanrı insan ile derin  ve harika bir ilişkiye sahip olmayı istedi. Bu nedenle insanın canına Tanrı’yı  tanıyabileceği bir zihin yerleştirdi,  ona Tanrı’yı sevebileceği bir yürek  verdi ve ona Tanrı’ya itaat edebilmesi için bir irade emanet etti.
Sonra, Tanrı’nın yaratmış olduğu erkek ve  kadının önüne nasıl bir deneme  koyduğunu gördük. Tanrı Adem’i şu sözleri ile uyardı: “Bahçede istediğin ağacın  meyvesini yiyebilirsin. Ama iyi ile kötüyü bilme ağacından yeme. Çünkü ondan  yediğin gün kesinlikle ölürsün.” Yani: Benden sonsuza kadar ayrı kalırsın!
Ama yine de, atalarımız Adem ve Havva’nın  Tanrı’nın yasaklamış olduğu ağaçtan yiyerek Şeytan’a itaat etmeyi seçtiklerini  gördük. Tanrı Sözü, sonuç olarak şöyle der: “Günah  bir insan aracılığı ile, ölüm de  günah aracılığı ile dünyaya girdi. Böylece ölüm bütün insanlara yayıldı.”  (Romalılar 5:12) “Bir salgın hastalık, o hastalığın ilk ortaya çıktığı kişi ile  sınırlı kalmaz” (Wolof atasözü) sözü ne kadar da doğrudur! Adem’in günahı nedeni  ile hepimiz günahkarız. Adem’in tek suçu ile hepimiz ölmeyi ve Tanrı’nın  yargısına uğramayı hak ettik.
Daha sonra Tanrı’nın Adem ve Havva’yı  günahları yüzünden Cennet Bahçesi’nden nasıl kovduğunu öğrendik. Ama yine de  Tanrı onları kovmadan önce, Adem’in çocuklarını Şeytan’ın gücünden ve günahın  cezasından kurtarmak için dünyaya bir  Kurtarıcı göndermeyi nasıl planladığını duyurdu. Tanrı günahkarları  kurtarmak için harika bir plan tasarlamıştı. Planı, dünyaya Adem’in günahından  lekelenmeyecek mükemmel bir İnsan göndermekti. Bu doğru İnsan, Adem’in  çocuklarının günah borcunu ödemek için kendi isteği ile kanını dökecekti. Ve  Tanrı böylece adaletinden ödün vermeksizin, insanların günahlarını  bağışlayabilecekti. Tanrı’nın, gelecek olan Kurtarıcı ile ilgili vermiş olduğu  vaat gerçekten de şaşırtıcı bir vaatti.
Sonra Tanrı’nın bu harika vaadi, bazı  hayvanları kurban ederek Adem ve Havva’ya deriden giysiler yapması aracılığı ile  nasıl onayladığını gördük. Tanrı, Adem ve Havva’ya “günahın ücretinin ölüm olduğunu” ve “kan dökülmeden günah bağışlaması olmayacağını” öğretiyordu.
Bu olaydan sonra Adem’in ilk iki oğlu olan  Kayin ve Habil hakkında bilgi edindik. Habil’in Tanrı’ya nasıl lekesiz bir kuzu sunduğunu ve bu kuzuyu nasıl  boğazladığını ve bu davranışı ile dünyaya gelecek ve günahkarlar uğruna ölecek  olan Kurtarıcı’yı sembolize ettiğini  gördük. Kayin ise, Tanrı’ya kendi çabaları aracılığı ile yaklaşmayı denedi ve  O’na kendi yetiştirdiği ürünlerden sunu götürdü. Kutsal Yazılar bu durumun  sonucu hakkında şunu belirtirler: “Rab  Habil’i kabul etti, ama Kayin’i reddetti.” Tanrı, Kayin’in kurbanını neden  kabul etmedi? Çünkü Tanrı’nın Yasası,  “günahın ücreti iyi işlerdir”  demez. Aksine, şöyle der: “Günahın  ücreti ölümdür!”ve “kan  dökülmeden günah bağışlaması olmaz.” Tanrı Kayin’e tövbe etmesi ve ön  görmüş olduğu doğruluk yolunu kabul etmesi için ricada bulundu, ama Kayin  öfkelendi, ve küçük kardeşi Habil’i öldürdü.
Adem’in soyunun çoğu, Kayin’in adımlarını  izledi. Öyle ki, Nuh’un dönemi geldiğinde,  Kutsal Yazılar, Tanrı’nın “yeryüzünde  insanın yaptığı kötülüğün çok ve aklının ve fikrinin hep kötülükte olduğunu gördüğünü” bildirirler. İnsanın kötü  yüreği nedeni ile Tanrı, isyankar günahkarları silip yok etmek için bir tufan  göndermeyi amaçladı.
Ahlaksızlığın kol gezdiği bu dönemde  Tanrı’ya yalnızca Nuh inanıyordu. Tanrı, Nuh’a, içine girecek olan herkes için  sığınak olacak büyük bir gemi inşa etmesini söyledi. Nuh gemiyi inşa ederken  Tanrı günahkarlara uzun süre sabır ile katlandı. Ama yine de Nuh ve ailesinden  başka hiç kimse tövbe etmedi ve gemiye binmedi.
Nuh’un Sam, Ham ve Yafet adlı üç oğlu  vardı. İbrahim peygamber Sam’ın soyundan geliyordu. Tanrı’nın İbrahim’e nasıl  babasının evini terk etmesini ve Kenan (Filistin) ülkesine gitmesini buyurduğunu  okuduk. Tanrı, İbrahim’den Tanrı’nın peygamberlerinin ve dünyanın Kurtarıcısı’nın geleceği yeni bir ulus meydana getirmeyi  planladı. Bu nedenle Tanrı İbrahim’e şöyle dedi: “Bereket kaynağı olacaksın. Yeryüzündeki bütün halklar senin aracılığın  ile kutsanacak.” (Yaratılış 12:2, 3)
Böylece İbrahim, aynen Tanrı’nın vaat etmiş  olduğu gibi, kocamış yaşında İshak’ın babası oldu. Tanrı’nın, adını İsrail  olarak değiştirdiği Yakup ise on iki oğul babası oldu. Ve Yakup’un on iki  oğlundan Tanrı’nın İbrahim’e vaat etmiş olduğu İsrail ulusu, yani yeni ulus  meydana geldi.
Son üç programımızda, Yakup’un oğullarının,  özellikle on birinci oğlu Yusuf’un ilgi çekici öyküsüne baktık. Yusuf’un  ağabeyleri ondan nefret ettiler, ama Tanrı onu bereketledi ve onu tüm Mısır  ülkesinin en üst yöneticisi yaptı. Bundan sonra Mısır ülkesinin ve Kenan  diyarının üzerine büyük felakete neden olan bir kıtlık geldi. Bu kıtlığın neden  olduğu sonuçlarından biri de Yakup’un ve oğullarının yiyeceklerinin  tükenmesiydi. Yakup, Mısır’da buğday olduğunu duyduğu zaman, oğullarını Mısır’  gönderdi. Sonra Yusuf’un, ağabeylerine kendisini nasıl tanıttığını, onları  bağışladığını ve babasını ve tüm ailesini yola çıkıp Mısır’a yerleşmeye  çağırdığını gördük. Böylece, Yaratılış  kitabının sonunda İsrailoğullarının artık Tanrı’nın İbrahim’e vaat ettiği  Kenan ülkesinde değil, Mısır’da  bulunduklarını görüyoruz. Ancak yine de, tüm bu olaylar, Tanrı’nın uzun zaman  önce İbrahim’e söylediği şu sözlerin yerine gelmesi için meydana geldi:
“Şunu  iyi bil ki, senin soyun yabancı bir  ülkede, gurbette yaşayacak. Dört yüz yıl kölelik edip baskı görecek. Ama  soyuna kölelik yaptıran ulusu cezalandıracağım. Sonra soyun oradan büyük mal  varlığı ile çıkacak.”   (Yaratılış 15:13, 14)
İsrailoğullarının başına gelen tüm  olayların üzerinde Tanrı’nın eli vardı. Tanrı, İbrahim’in torunları olan  İsraillilere Kenan ülkesini vaat etmişken onların Mısır’a yerleşmelerine neden  izin verdi? Çünkü Tanrı Mısır ülkesinde yaşayacak olan İsrailliler aracılığı ile  Yüceliğini ve Gücünü açıklamak niyetindeydi. Tanrı, İsrailoğullarını müthiş gücü  aracılığı ile kurtarmayı planladı, öyle  ki, O’nun kralların Kralı; rablerin Rabbi, Gücü Her Şeye Yeten olduğunu herkes  bilebilsin!
Dinleyici dostlar, şimdi, bugün kalan  zamanımızın bir kaç dakikası içinde Mısır’dan Çıkış kitabının ilk bölümünü  okuyalım. Kutsal Yazılar şöyle der:
(Mısır’dan Çıkış 1) 6Zamanla  Yusuf, kardeşleri ve o kuşağın hepsi öldü. 7Ama  soyları arttı; üreyip çoğaldılar, gittikçe büyüdüler, ülke onlar ile dolup  taştı. 8Sonra Yusuf  hakkında bilgisi olmayan yeni bir kral Mısır’da tahta çıktı. 9Halkına, ‘Bakın, İsrailliler sayıca bizden daha çok’ dedi, 10‘Gelin,  onlara karşı aklımızı kullanalım, yoksa daha da çoğalırlar; bir savaş çıkarsa,  düşmanlarımıza katılıp bize karşı savaşır, ülkeyi terk ederler.’
11Böylece Mısırlılar İsraillilerin başına onları ağır  işlere koşacak angaryacılar atadılar. İsrailliler firavun için Pitom ve Ramses  adında ambarlı kentler yaptılar. 12Ama  Mısırlılar baskı yaptıkça İsrailliler daha da çoğalarak bölgeye yayıldılar.  Mısırlılar korkuya kapılarak 13İsraillileri  amansızca çalıştırdılar.14  Her türlü tarla işi, harç ve kerpiç yapımı gibi ağır işler ile yaşamı onlara  zehir ettiler. Bütün işlerinde onları amansızca kullandılar.
15Mısır kralı Şifra ve Pua adındaki İbrani ebelere şöyle  dedi: “16İbrani kadınlarını doğum sandalyesinde doğurturken iyi  bakın; çocuk erkek ise öldürün, kız ise dokunmayın.”  17Ama  ebeler Tanrı’dan korkan kimselerdi, Mısır kralının buyruğun uymayarak erkek  çocukları sağ bıraktılar. 18Bunun  üzerine Mısır kralı ebeleri çağırtıp, ‘Niçin yaptınız bunu?’ diye sordu, ‘Neden  erkek çocukları sağ bıraktınız?’ 19Ebeler, ‘İbrani kadınları Mısırlı kadınlara  benzemiyorlar’ diye yanıtladılar, ‘Çok güçlüler. Daha ebe gelmeden  doğuruyorlar.’ 20Tanrı  ebelere iyilik etti. Halk çoğaldıkça çoğaldı. 21Ebeler  kendisinden korktukları için Tanrı onları ev bark sahibi yaptı.  22Bunun  üzerine firavun bütün halkına buyruk verdi: ‘Doğan her İbrani erkek çocuk Nil’e  atılacak, kızlar sağ bırakılacak.’
Mısır’dan Çıkış kitabının ilk bölümü burada  sona erer. Bir sonraki yayınımızda Tanrı isterse, bu olağanüstü öyküyü okumaya  başlayacağız ve Tanrı’nın bir adamı nasıl çağırdığını ve onu İsrailoğullarını  Mısır’ın kötü yürekli kralı Firavun’un elinden kurtarmak için nasıl  hazırladığını göreceğiz. Bu adamın adını biliyor musunuz?  Evet, Musa, bu adam Tanrı’nın peygamberi Musa’dır.
Dinlediğiniz için teşekkürler. Tanrı sizi  bereketlesin. Ve şu sözleri hatırlayın:
 “Önceden ne yazıldıysa, bize öğretmek için, sabır ile ve  Kutsal Yazıların verdiği cesaret ile umudumuz olsun diye yazıldı.”   (Romalılar  15:4)